USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

Tahir Eren Yazdı: HAYATI ANLAMAK VE ANLAMLANDIRMAK

Tahir Eren Yazdı: HAYATI ANLAMAK VE ANLAMLANDIRMAK

e.e. Cummings der ki: “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez.”

Hayat bir mücadeledir. Yaşam, doğrularla yanlışların iç içe geçtiği uzun bir yoldur. İnsanoğlu karmaşık bir varlıktır; ne soğuk ona iyi gelir ne sıcak. Başkasına yanlış yaptığında bunu normal görür ama kendisine yapıldığında dünyayı başına yıkar. Oysa tutarlılık, insan olmanın temelidir.

Aristoteles’in dediği gibi, “Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır.” Öyleyse önce kendimizi bilelim. Babamızı, ecdadımızı tanıyalım. Onların bize bıraktığı miras sadece mal mülk değil, aynı zamanda erdemli davranışlardır; bunları da sahiplenelim.

Hayat, acıları ve mutluluklarıyla bir sınavdır. Bu sınav, yaşam boyunca hiç bitmez; biri sona erse diğeri başlar, ta ki ölüm gelene kadar. En önemlisi, insan olma sorumluluğudur. Anne ve babaya, akrabaya, millete, doğaya karşı sorumluluklarımız vardır. Ne yazık ki çevremizde bu sorumlulukları unutan birçok insan dolaşıyor. Oysa hayata ve topluma karşı sorumlu davranmak, bir erdemdir.

Sokrates’in dediği gibi, “Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir.” Bu nedenle her gün kendimize şu soruyu sormalıyız: “Bugün aileme, topluma, insanlığa ne faydam dokundu?” Hayatın bize ne göstereceğini kimse bilemez; acı ve tatlı günleriyle akıp gider. Sosyal bir birey olmak, iyiliğin ve doğruluğun mücadelesini vermek, insanın ruh sağlığı açısından da büyük önem taşır.

İyilik çift yönlü bir kavramdır; hem karşı tarafı hem de iyilik yapanı mutlu eder. İyiliğin olmadığı yerde kötülük mutlaka kök salar. Üç günlük dünyada göçmeden önce hoş bir seda bırakmak, yaşamanın en güzel şeklidir. William Shakespeare’in sözleriyle:

“İyi veya kötü insan diye bir şey yoktur; insanlar iyi veya kötü olmayı düşünceleriyle belirler.”

Sevgi, hayatın en önemli kavramlarından biridir. İnsanları sevmek, sevgisini göstermek, çocukları sevgiyle büyütmek toplumun geleceği açısından yaşamsaldır. Kişinin kendisiyle barışık olması, gerçek mutluluğu bulması demektir. Umutlu olmak, umudu korumak geleceğe tutunmaktır.

Barışı savunmak, bugün anlamı azalmış görünse de, hâlâ en erdemli davranışlardan biridir. Hayat bir roman gibidir; biraz da etme-bulma dünyasıdır. Ne ekersek onu biçeriz.

Hayat şakaya gelmez; onunla dalga geçilmez. Hayat paylaşıldıkça güzelleşir, ciddiyet ister. Hiçbir şey boşa değildir; hiçbir emek boşa gitmez. Çok acılar yaşamış bir milletiz, ama aynı zamanda kolay kandırılan bir milletiz. Her şeye “kader” deyip geçeriz, ders almayı düşünmeyiz. Her seferinde aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleriz. Değerli zamanlarımızı boş şeylerle harcarız. Oysa hayatı dolu dolu yaşamak elimizdedir.

Hayat bizi değiştirir, ama biz hayatımızı değiştirmeyi düşünmeyiz. Hayatın acı ve tatlı yüzü hep karşımızdadır; bunu unutmamalıyız. Ne ekersek onu biçeriz.

Sanatçı, yazar, yönetmen ve aktivist Dr. Ercan Kesal’ın şu sözleri, bu gerçeği en iyi şekilde özetler:

“Ben bu dünyaya ölmek için geldim.”

Bu ifade, yaşamı anlamanın en cesur ve sarsıcı yollarından biridir. Ölüm, insana hayatın kıymetini öğreten bir gerçektir. Çünkü sınırlı olduğunu bilmek, hayatı anlamsız kılmaz; tam tersine, anlamlı hale getirir.

Yaşadığımız bu kısa aralık, nasıl doldurduğumuzla değer kazanır. Hayatı mülk edinmek, kariyer, ün, şan, şöhret ya da iktidar hırsıyla doldurmak; insanın kendi varoluşuna yapabileceği en büyük haksızlıktır. Bu hırslar, geçici doyumlar sunar ama gerçek anlam yaratmaz.

Oysa bu dünyadaki asıl mesele, insanın kendi yolculuğunu bulmasıdır. Hayat, başkalarının onayını kazanmak için değil; kendi iç dünyamızda derinlik bulmak için yaşanır.

Kimi kendini bir sanat eserine adar, kimi bir çocuğun eğitimine katkı sunar, kimi de sade bir yaşamda huzur bulur. Önemli olan, bu kısa ömrün gerçek bir anlam taşımasıdır.

Çünkü ölüm, yalnızca kaçınılmaz bir son değil; “yaşamını nasıl geçirdin?” sorusunun cevabıdır. Bu aralığı doldurmanın yolu ise kendini bulmak ve dünyaya bir iz bırakmaktır.

Hırslar ve geçici arzular değil; sevgi, emek, öğrenme ve keşif, hayatı hak ederek yaşamanın gerçek yollarıdır.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ