USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

Biz bu kısacık dünyaya kötülük için değil, iyilik yapmak için gönderildik

İyilik, hiçbir karşılık beklenmeden yapılan yardımlardır. Tüm ilahi dinlerin kutsal kitaplarında iyiliğin karşılığının öbür dünyada ödül olacağından bahsedilir. Kötülük ise şer ya da kötü olarak, birçok din ve kültürde tanımlanan kötü davranış, düşünce, bencillik ve fenalıklardan bahseder. Kötülüğün karşılığı günah olarak betimlenir ve Tanrı tarafından cezalandırılacağından sık sık söz edilir. 

Her ne türden olursa olsun kötülük, özünde iyi olan bir şeyin orada yanlış gittiğini gösterir. İyiliğin eksik olduğu yerde kötülük mutlaka gelişir. İyilik ve kötülük melekeleri, tarih boyunca insanoğlunun yürüyüşünde hiçbir zaman onu yalnız bırakmadı.

Tevrat’ta geçen Habil ve Kabil olayında Kabil, kardeşi Habil’i kıskandığından dolayı ona karşı kin ve nefret beslemiş, en sonunda da kardeşini öldürerek insanlık tarihindeki ilk cinayeti işlemişti. Bunun üzerine Tanrı, Kabil’i cezalandırmıştı. 

Vâbisa b. Ma‘bed el-Esedî’den nakledildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “... İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise insanlar sana fetva verseler bile gönlünü huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.” 

İyilik ve kötülük üzerine filozoflar da görüş belirtmiştir. Aristoteles’e göre iyilik yapmanın nihai amacı mutluluktur (eudaimonia). Ancak bu mutluluk, basit zevklerden değil, erdemli bir yaşam sürmekten gelir. Yine asrın büyük düşünürü Sokrates, kötülük denilen olgunun cehaletten kaynaklandığını iddia etmiştir. Ona göre hiç kimse bilerek veya isteyerek kötülük yapmaz; dünyadaki kötülüğün tek sebebi cehalettir. Biri zulüm işliyorsa sebebi, zulmün kötü olduğunu bilmemesidir. 

Sokrates’e göre en yüksek iyi olarak mutluluk, aynı zamanda en yüksek değerdir. İnsanın bilgili olması, aynı zamanda erdemli olması demektir. Tarih boyunca yaşamış toplumlar ve düşünürleri, çeşitli örneklerle konuyu anlatmaya çalışmışlardır. 

Bir Kızılderili hikâyesinde anlatıldığı üzere, adamın iki köpeği varmış. Birisi kara (kötülük), birisi beyaz (iyilik). Hep kavga ederlermiş. “Hangisi kazanır?” sorusuna Kızılderili şu şekilde cevap vermiş: “Ben hangisini daha iyi beslersem, o kazanır.” 

Unutmayalım, hepimizin içinde iyilik ve kötülük vardır. Biz hangisini daha iyi beslersek, o kazanır. 

Ahmet Altan, O Yıl adlı kitabı üzerine Alin V. Ozinan’a verdiği röportajda iyilik ve kötülük konusuna değinirken edebiyatın sihirli gücüne dikkat çekiyor. Büyük yazar ve edebiyatçı Ahmet Altan, insanı sanki aceleye getirilmiş bir yaratık gibi tanımlar. İçine birçok duygu tıkılmıştır; birbirinin tam zıddı duygular vardır. Kötülük güçlü bir duygudur ve bencillikle bağlantılıdır. Ama aynı zamanda merhamet ve şefkat de vardır. 

İnsan bir yandan kendi kötülüğünden kurtulmaya çalışır. İki uç vardır: Bir yan yok ederek bu kötülüğü besler tarihte; bir yan da bu kötülüğü anlatarak insanlığı ondan arındırmaya çalışır. O ikinci yan dediğimiz şey edebiyattır. İnsanlar büyük ihtimalle edebiyatı, kendilerini bu kötülükten kurtarmak için bulmuşlardır. Kötülüğü anlattığınız zaman, insanlığın iyi tarafını güçlendirmek için bir adım atmış olursunuz.

Kimse kolay kolay “kötülükten yana” çıkmaz. İçimizde kötülük vardır ama siz kötülüğü gösterdiğinizde, ondan yana olmamamızı sağlayacak vicdan, merhamet ve şefkat gibi duygularımız devreye girer. Edebiyat, bu duyguları güçlendirmeye yarar. 

Bu kısacık dünyaya kötülük yapmak için gönderilmedik. Kur’an’ın Nisa Suresi’nin 79. ayetinde, “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” buyurulduğu gibi, şer ve kötülük insanın tercih ve iradesine bırakılmıştır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ